DİN ve SİYASET


Haber Kategorisi : Köşe Yazıları
Yayınlanma Tarihi : 12 Ocak 2022 22:09
Okunma Sayısı : 1480
Haberin Yazarı : Yönetici
Haberin Kaynağı : Diğer

DİN ve SİYASET

Bu yazıyı kaleme almamın sebebi, Diyanet işleri başkanlığının, MEB’e bağlı “Okul Öncesi Eğitim Kurumları”nın muadili bir faaliyete imza atmasından sonra bu faaliyet türünün siyasî bir figür tarafından çağ dışı, Orta çağ zihniyeti taşıdığını, Cumhuriyete faydasızlığını, anayasaya uygunsuzluğunu bağıra bağıra söylemesinde fütursuz ve pervasız davranmasıdır. 

Ülkemizin, kahir ekseriyetinin Müslüman olduğu bilinmektedir. Bu münasebetle İslamî işlemlerinin deruhte edilmesi için zamanın hükûmetinin Diyanet İşleri başkanlığını tesis etmesi(3 Mart 1924) hiç mi akla gelmez. 1921 Anayasasının 2. maddesinde “Türkiye Devletinin dini, Dini İslam’dır. Resmi lisanı Türkçedir.” yazdığını da mı bilmezler? Aynı hükmün 1924 anayasasında da yer alırken Başşehrinin Ankara olduğunun ilave edildiğini de mi bilmezler. Bilirler…

Peki  de problem ne?

Problem, bildiklerini işine geldiklerini okumak.

CHP’nin dinle değil, İslam’la ve Müslümanla problemli olduğu belgelere dayalı bir gerçektir. Bu gerçek, CHP’nin İslam karşıtlığını sanki dinmiş gibi kabullenilir bir hal almasını sağlama çabası yeniden nüksetmiş gibi. İslam dininin esaslarından birinin terkini talep etmenin, din değişikliği, yeni bir din konsepti oluşturma talebinden başka bir şey olmadığı bellidir aslında. Kuran ve sünnete mebni bir dinî hayat değil de beşeri arzuların, siyasî mülahazaların yer aldığı bir din tesis etme sapıklığı.

İnsanlığın varlığından beri, insanların dine ihtiyacı olduğu bir gerçektir. İnsanın bünyesi, inanmaya  muhtaç yaratılmıştır. Besbellisi, ilk insanın Hz. Âdem olması ve de ilk peygamber oluşu bunun kati delilidir de. Gerçi dinsizliğe iman etmiş olanlar buna inanmazlar ama bu durum çözüm değil. Beşerî tarihin kalıntıları, insanların inanma ihtiyacını tatmin ettikleri, kıyamet kadar buluntularla doludur. Çeşitli şekillerdeki varlıklara hatta elleriyle yaptıkları putlara taptıkları, böylece inanma ihtiyaçlarını giderdikleri herkesin bildiği bir hakikattir. Buna rağmen zuhuru zamanında da ispatlandığı gibi açık ve aşikâr olan İslam dininin varlığından müşteki olanlar, muhtemeldir ki peygamber bekleyen Yahudilerin, beklenen peygamberin Yahudilerden değil de Araplardan zuhur etmesi karşısında reddetmelerinin bir sonucu olarak Yahudi yanlısı bir tavır takınmaktan başka bir şey olmamalıdır. Aslına bakılırsa Yahudilerin o zamanki halinin ırkçılıktan başka bir şey olmadığı bu gün anlaşılmış olmalıdır. Tarih boyunca siyaset ve din muvazi bir halde cereyan etmiştir. Toplum yöneticileri dini ıskalamamışlardır. Hatta kendilerini tanrı sayan Firavunlar, Nemrutlar vardı.

 Osmanlı devrinde, Padişahların Din bilginleriyle münasebetleri de kayda değerdir. Şehü’l -İslamlık makamının ihdasında 1425 yılı esas alınır. Bu müessese, gelişerek Cumhuriyettin kuruluşuna kadar varlığını  korumuştur. Bugüne kadar, bu gün bile silahlı mücadelenin kazanılmasının motivasyonu, şehitlik rütbesinin kazanılmasına teşvik suretiyle moral dolandırması İslam adına yapılıyor. “ Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum.” diyen Gazi, nereden güç alan neferata, bu emri vermekten imtina etmiyordu. İslam’ı Türk’ün bünyesinden atmak isteyenler 30 yıl mühlet yeter de artar diyorlardı. Bilmem onların torunları dedelerinin bu hezeyanlarını hatırlayıp gülüyorlar mı yoksa yeni bir mühlet mi bekliyorlar?

İslamî hayat, durdurma çalışmalarına rağmen durdurulamamıştır, durdurulamayacaktır zira Allah’ın koruma garantisi vardır. Gerçi İslam’a iman etmeyenlerin bu koruma garantisini de dikkate almaları mümkün değildir. 

1921 ve 1924 Anayasalarının 2. maddeleri devletin dininin İslam olduğunu kaydetmekte. Bunun bile anlamını müdrik olmayanlardan ne beklenebilir ki?

“Cenab-ı Allah Kuran ‘da, Siz, yalnız bırakılacağınızı mı sandınız diye soruyor kullarına. 

Basit bir makine alıp ambalajını açtığınızda içinden, aldığınız makineyi nasıl kullanacağınıza dair bir kâğıt çıkıyor, adı da kullanım kılavuzu. İnsanoğlu bir alet yapıyor, nasıl kullanmamız gerektiğini kullanıcıya anlatıyor. Allah’ımızın, insanları yaratıp başıboş bırakması düşünülebilir mi? Allah da b iz insanlara, kullanım kılavuzu olarak Yüce Kur’an-ı Kerimi göndermiş, buna uyarsanız sağlıklı ve sağlam yaşarsınız diye. Gerçi Kur’an’dan öncekiler ne yaptı diye düşünülebilir. Gayet makuldür. Hz. Âdem’e 10 sahife, Hz. Şit’e 50 sahife, Hz. İdris’e 30 Sahife, Hz. İbrahim’e 10 sahife. Toplam 100 sahifelik metin nazil olmuştur. Yine Kullar yalnız değil, ne yapacaklarını bilecekler. Daha sonralarda sırasıyla Tevrat Hz. Musa’ya, Zebur, Hz. Davut’a, İncil. İsa’ya nazil oldu. Son kitap, Kur’an-ı Kerim de son peygamber, (peygamberimiz) Hz. Muhammed’e nazil olmuştur.

Öyleyse ki öyledir. Allah’ın dinini yok etmek mümkün değildir. Önceki Anayasaların İslam ile ilgili hükmünü belirtmiştik ya, Milli mücadelenin harareti geçince CHP’nin muhtemelen ittihat ve Terakki fırkasından tevarüs eden damarı i nüksetmiş olmalı. Bu anayasalardaki hükümler feshe diliverdi.

Çok partili devre geçtikten sonradır ki CHP’liler, o zamanlarda, CHP iktidarda iken İmam hatip, ilahiyat fakültesi gibi okulları açtıklarını söylerler. Yalan değilse de yanlışlıklar var muhtemelen. Çok partili döneme geçilmiş, geçilir geçilmez CHP; DP’liler tarafından da geçilmiş. Bu keyfiyete sebep, CHP kurmaylarınca İslamiyet görülmüş, Hükûmet de o zaman zaten ihtiyaç olan İslamî okulları açmak zorunda kalmış. Elbette yine de DP’den geri kalmış. Demokrasilerde iktidara geçmek için önemli sayılanın, halkın ihtiyacının giderilmesi olduğunu CHP de böylece anlamış.

Bu gün ise İslamiyet’in temellerine dayalı sosyal ilişkilerin tesisi manasında, iyilik etme, kibar ve nazik

davranma, tatlı dilli olma, güleç olma, bölüşebilme  (çoğaltılabilir….)özelliklerinin  çocuklara öğretilmesinin neresi “orta çağ “zihniyeti, neresi cumhuriyet aleyhtarlığı ,neresi Anayasa’ya uygunsuzluğu, bunu bilecek derecede ilme sahip değiliz elbet(!)

Yıllardır, Türk gençliğinin,  vatanî, millî, manevî değerlerine bağlılığını gevşetmek, hatta yok etmek için bu değerleri itibarsızlaştırma propagandası yaptıklarını biliyoruz ancak bilmediğimiz bir şey var, o da Orta çağ karanlığında kalmışlık suçlamasıyla muhatap edilip aşağılanan gençliğimizin bildiği halde, Orta çağı 1453 ‘te cennetmekân dedemiz, Fatih Sultan Mehmet Han hazretlerinin kapadığını, yerine yeniçağı başlattığını suratlarına Osmanlı şaplağı vurur gibi vurup şaklatmayışımızdır. 

Gerçekler acıdır ama acıtır. Öğrenmek, Bilmek, bildiğini kullanabilmek lâzımdır. Bunlar da araştırmaya tabidir.

Lafa gelince bütün imamların sayısını zikrederek aldıkları maaşın bütçeye verdiği zararı anlatmaktan imtina etmezler. Diyanet işleri başkanlığı, imamlar vasıtasıyla bütçelerine hükûmetten ek istemeden eğitim öğretim yapar, muhaliflerin,  buna rağmen müteşekkir olmaları gereken yerde, çıkıp hesap kitap yapmadan söver gibi meydanlara konuşurlar. “El insaf minel iman denmiştir.  ”İman!!!!

Din, siyasete yön verirken( Şeyhü’l- İslamlık makamı vasıtasıyla) siyaset dine yön verir olmuştur. Şeyhü’l- İslamlık makamının yerine, Diyanet İşleri başkanlığının kurulduğunu zannedenlere ne anlatılabilir ki? Elbet bu ayrı bir konu… 

Sosyoloji ilmine göre Devlet, yönettiği insanların sosyal, siyasal, Dinî (hangi dinler varsa) bütün ihtiyaçlarını gidermekle ve huzur ve sükûnu teminle bahusus kanun hükümlerinin yerine getirilmesini sağlamakla görevlidir. Gerisi laf-ı güzaf… 

Şakir Albayrak,

Emekli Edebiyat Öğretmeni

Çekmeköy-İstanbul 10.01.2022



LinkedIn'de Paylaş
'de Paylaş
Telegram'da Paylaş
WhatsApp'da Paylaş